1990’lar işçi sınıfının hak arama mücadelelerinin dalga dalga yükseldiği yıllar oldu. Türkiye tarihinin en yaygın ve en geniş katılımlı işçi eylemleri 1990’larda gerçekleşti.
12 Eylül darbesinin ağır tahribatının ardından 1980’lerin ortalarından itibaren kıpırdamaya başlayan işçi sınıfı, 1989 Bahar Eylemleri ile yeniden tarih sahnesine çıktı ve tarih yazdı. İşçilerin hak mücadeleleri çeşitli biçimlerde 90’ların sonlarına kadar sürdü. 1990’ların ortalarına kadar yükselişini sürdürdü. Grevler, direnişler, fabrika işgalleri, yürüyüşler, mitingler, genel eylemler, iş bırakmalar, genel grevler envaiçeşit yaratıcı eylem biçimleri bu yıllara damgasını vurdu. Bu yazıda her biri ayrı bir yazı konusu olabilecek 90’ların işçi mücadelelerinin kısa bir özetini yapmaya çalışacağım. Zonguldak-Ankara yürüyüşü ve kamu çalışanlarının mücadeleleri başka yazılarda ele alındığı için onlara değinmeyeceğim.
Bahar Eylemleri: Dipten gelen dalga
1990’lardaki işçi mücadelelerinin en kapsamlısı Bahar Eylemleri olarak bilinen kamu işçilerinin uzun soluklu mücadelesidir. 1989’da başlayan ve etkileri 1990 ve yıllarında da süren Bahar Eylemleri ekonomik olduğu kadar siyasal etkileri de olan işçi sınıfı ve toplumsal muhalefet hareketinin önemli bir yükseliş dönemiydi. Kamu kesiminde çalışan işçilerin 1989 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında başlattıkları ve Bahar Eylemleri olarak bilinen protesto eylemleri 12 Eylül 1980 sonrasının ilk büyük işçi hareketi dalgası idi. Bahar eylemleri 1990’ların hak mücadelelerinin yükselişinde de önemli bir rol oynadı. Toplumsal muhalefetin kendine güvenini yeniden kazanmasını sağladı.
Türk-İş’e bağlı 26 sendikanın oluşturduğu Koordinasyon Kurulu’yla üç kamu işveren sendikası arasında sürdürülen toplu sözleşme görüşmelerinde ilerleme sağlanamamasını protesto eden 600 bin civarında kamu işçisi 1989’un bahar aylarında üç ay boyunca etkili eylemler yaptı.
Bahar Eylemleri’yle yasaklı eylem biçimleri yaratıcı yollar bulunarak gerçekleştirildi ve etkili oldu. Eylemler, zaman zaman genel grev havasına büründü. Kamu kesiminde çalışan işçilerin ve bunlara destek veren diğer çalışanların gerçekleştirdikleri Bahar Eylemleri süresince işçiler bilinen eylem türlerinin yanı sıra bazıları ilk defa uygulanan ilginç eylemlere de uyguladılar: İşi durdurma, işi yavaşlatma, toplu yürüyüşler, trafiği kapatma, işyeri işgali, işbaşında oturma, işe gitmeme, fazla mesaiye kalmama, servis araçlarına binmeme, yemek ve sakal boykotu, çocuklarını evlatlık verme, toplu boşanma davası açma, çıplak ayakla yürüyüş, açlık grevi, vezne önünde bekleme, vizite eylemi, siyah çelenk bırakma, basın bildirisi, ücret almama, alkışlı protesto, fabrika önünde soğan ekmek yeme, bordroları postalama, bordroları balona bağlayıp uçurma, tüm ailece yürüyüş başlıca eylem türleriydi.
1989 başında 600 bin kamu işçisinin toplu iş sözleşmelerinin yenilenmesinin gündeme gelmesi üzerine Türk-İş sözleşme görüşmelerini ortaklaşa yürütmek ve ortak tutum almak için kamu kesiminde örgütlü olan 26 üye sendikanın içinde olduğu bir Koordinasyon Kurulu oluşturmuştu. Müzakerelere kamu işletmelerini temsilen 3 kamu işveren sendikası katılıyordu. Ancak, kamu işveren sendikalarıyla yapılan görüşmelerde hiçbir ilerleme sağlanamadı. Kamu işveren sendikaları görüşmelerde ücret teklifi dahi vermediler. Sözleşme görüşmelerinde hiçbir ilerleme sağlanamaması üzerine kamu işyerlerinde çalışan yüz binlerce işçi 1989 Mart ayından başlayarak Bahar Eylemlerini başlattı. Bahar Eylemleri 12 Eylül 1980’den sonra büyük bir sessizliğe gömülen işçi hareketinin yeniden dirilişinin simgesi oldu.
12 Eylül darbe koşulları ve ANAP hükümetleri döneminde yaşanan ciddi reel ücret kayıpları ve yoksullaşma eylemlerin en büyük nedeniydi. Bahar Eylemleri, 12 Eylül askeri yönetimi döneminde çıkarılan sendikal yasalarla işçi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını ve toplumsal gelir dağılımında işçi sınıfı aleyhine yaratılan gerilemeye bir tepkiydi.. Bu nedenle eylemler salt ekonomik çerçeveyle sınırlı kalmayıp politik talepler de içeriyordu. Dönemin Turgut Özal Hükümeti, yükselen işçi eylemleri karşısında sendikaları suçladı. Başbakan Turgut Özal 14 Nisan 1989’da yaptığı bir açıklamada “Eylemlerle ilgili olarak sendikacılarla görüşmeyeceğini; ancak insani nedenlerle işçiler arasından seçilmiş bir heyetle görüşebileceğini” bildirdi. Başbakan Özal’a göre, eylemleri bir daha seçilememe durumu olan sendikacılar yaptırıyordu. Bu arada hükümet 22 Mart 1989 günü başlayacak ve 24 bin işçinin katılacağı İskenderun ve Karabük Demir Çelik grevlerini erteledi.
Eylemleri devam ederken yapılan 27 Mart 1989 Yerel Seçimleri’nde ANAP’ın oy oranı yüzde 35’ten yüzde 21.88’e düştü. Türk-İş tarafından yapılan açıklamada seçim sonuçları “ben yaptım oldu zihniyetinin iflası” olarak değerlendiriliyordu.
Seçim sonuçları hükümetin uyuşmazlıkla ilgili tutumunu da etkiledi. Daha önce sendikacılarla görüşmeme kararında olan hükümet, kamu işveren sendikalarını devreden çıkararak Devlet Bakanı Cemil Çiçek’i devreye soktu. Çiçek, Türk-İş Koordinasyon Kurulu ile doğrudan görüşmeye başladı. Bahar Eylemleri sürerken yapılan görüşmeler sonucunda 18 Mayıs 1989 günü anlaşma sağlandı. Varılan anlaşma ile işçi ücretlerine, birinci yıl ilk altı ay yüzde 80+10 bin lira, ikinci altı ay yüzde 40+70 bin lira oranında zam yapıldı.
Bahar Eylemleri öncesinde yüzde 40 civarında ücret zammından söz eden hükümet eylemler sonrasında birinci yıl için ortalama yüzde 140 oranında bir zammı kabul etmek zorunda kaldı. Eylemler ile işçi ücretlerinde önemli bir reel artış sağlandı. Bu eğilim 1990 ve 1991 toplu iş sözleşmelerinde de devam etti. Sonuçları itibariyle reel işçi ücretlerinde önemli bir artık sağlayan eylemler, memurların Temmuz 1989 zammını ve özel sektör sözleşmelerini de olumlu bir yönde etkiledi. 1989 yılında reel ücretlerde genel olarak bir iyileşme sağlandı. Diğer bir ifadeyle ülkedeki genel ücret seviyesinin yükselmesinde önemli bir manivela oldu.
Bahar Eylemleri, katılan işçi ve sendika sayısıyla eylem yoğunluğu açısından Türkiye işçi hareketinde, 1980 sonrasının en geniş çaplı eylemiydi. Bahar Eylemlerinin en önemli yönü kendiliğinden karakteriydi. Eylemlerde sendikaların ve sendikacıların rolü, yönlendirmesi ve öncülüğü zayıf ve kimi durumlarda ise hiç olmadı. Bahar Eylemleri dipten gelen bir dalgaydı ve 12 Eylül sonrasında işçi hareketi içinde diri ve etkin kalabilmiş muhalif unsurlar bu eylemlerde etkin roller aldı. Dipten gelen bir dalga olarak Bahar Eylemleri sendikal demokrasi açısından da bazı gelişmelere yol açtı. Bahar Eylemleri sendika yönetimlerinde de bazı değişimlere yol açtı. Bahar Eylemleri’nde öne çıkan sendika aktivistleri daha sonra çeşitli düzeylerde sendika yönetimlerine geldiler.
Eylemlerin bir diğer özelliği, göreceli de olsa siyasal bir karakter kazanmasıydı. İşçiler eylemleriyle doğrudan ANAP Hükümeti’ni hedef aldılar. Eylemler sırasında sıklıkla siyasal iktidarı protesto eden sloganlar atıldı. Eylemler basının ve kamuoyunun geniş kesimlerinin desteğini kazandı. Bu destek ve sempatinin oluşmasında 12 Eylül rejimine ve Özal Hükümeti’ne duyulan tepkinin ve yaygın demokratikleşme talebinin önemli bir rolü vardı.
Bahar Eylemleri 12 sonrası yaşanan yoksullaşmaya yönelik ekonomik temelli bir tepki olarak başlamış olmasına rağmen, hükümeti ve ANAP’ı hedef alan yönleriyle ve ülke çapında ücret ve gelir politikalarını etkileyen yanlarıyla politik yanları ve sonuçları olan eylemlerdi. Bahar Eylemleri ile 12 Eylül askeri yönetimi ve ANAP tarafından uygulanan neoliberal iktisat politikalarında önemli bir gedik açıldı ve bu politikalar geriletildi. Mart 1989 seçimlerinde başlayan ANAP’ın gerilemesi 1991 Genel seçimlerinde ANAP’ın iktidardan uzaklaştırılmasıyla sonuçlandı.
Türkiye tarihinin en yaygın grevleri
1990’lı yıllar Türkiye işçi mücadeleleri tarihinde gerek katılan işçi sayısı ve gerekse grevde geçen işgünü açısından en yoğun grevlerin yaşandığı dönemdir. 1987, 1988 ve 1989’da yıllık ortalama 30 bin işçinin katıldığı grevlere 1990 ve 1991 yıllarında ortalama 160 binin üzerinde işçi katıldı. 1995 yılında ise greve katılan işçi sayısı 200 bine yaklaştı. 1995 yılı Türkiye tarihinde en çok işçinin greve çıktığı yıldır. Bu sayı 1960 ve 1970’lerin ortalamalarının çok çok üzerindedir. Bu grevler hem kamu hem de özel sektörde yaşandı. 1990 ve 1991 grevlerinin ezici çoğunluğu özel sektörde yaşanırken 1995’teki yoğun grevler kamu sektöründe yaşandı.
1990-1995 arası greve katılan işçi sayısı 605 bin civarına ulaştı. Grevde geçen iş günü sayısı ise 14 milyonu aştı. 1984-2013 arasındaki 30 yılda greve katılan işçi sayısının toplamının 809 bin ve grevde geçen iş günü sayısının 25 milyon gün olduğu düşünülecek olursa 1990-1995 arası grevlerin yoğunluğu çok daha iyi anlaşılabilir. Son 30 yılın grevci işçilerinin yüzde 75’i 1990-1995 arasındaki 5 yılda greve katıldı.
İşçilerin bu yaygın grev eğilimi keyfi grev ertelemeleri ile karşılaştı. Ağustos 1990, Ocak 1991 ve Ekim 1995 tarihlerinde yoğun, aynı anda çok sayıda işyerini kapsayan grev ertelemeleri yaşandı. Bu yoğun grev erteleme dalgalarının tümünde milli güvenlik gerekçesi yer aldı. Nisan 1990’da tüm özel ve kamu çimento fabrikalarında grevlerin milli güvenlik gerekçesiyle ertelenmesi sırasında “milli güvenlik” kapsamında değerlendirilebilecek her hangi bir gelişme söz konusu bile değildi.
Demokrasi Platformu’ndan Emek Platformu’na |
1990’lı yıllarda emek hareketinin hak mücadelelerinde Demokrasi Platformu ve Emek Platformu önemli roller oynadı. Her iki platform da emek hareketinin ortak mücadelesinin örgütlenmesinde önemli işlevler gördü. 1993 yılında oluşturulan Demokrasi Platformu Türk-İş, DİSK, Hak-İş, Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu, TMMOB, TTB, T. Mali Müşavir Odaları Birliği, T. Diş Hekimleri Birliği, T. Veteriner Hekimler Birliği, Öğretim Üyeleri Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, T. Ziraatçılar Derneği, İnsan hakları Derneği ve Halkevlerinden oluşuyordu. Demokrasi Platformu’nun yerel izdüşümleri de örgütlendi. Emek Platformu ise Demokrasi Platformu ve daha sonraki yıllarda emek örgütleri arasında yürütülen ortak çalışmaların bir ürünü olarak 1999 yılında kurulan bir ortak bir mücadele zeminidir. Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen ve Memur-Sen 19 Ocak 1999 günü “emek zirvesi” olarak adlandırılan bir toplantıda bir araya gelerek ortak hareket etme kararı aldılar. 14 Temmuz 1999 günü ise Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, Tüm İşçi Emeklileri Derneği, Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği, TMMOB, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Eczacılar Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Veteriner Hekimler Birliği ve TÜRMOB Genel Başkanları Türk-İş’te bir araya gelerek ortak hareket etmeye başladılar. Oluşan platform Emek Platformu olarak adlandırıldı. Toplantıda bölgesel mitingler, Ankara’da bir kitlesel miting ve genel grev kararı alındı. 1999 Temmuz ve Ağustos aylarında sosyal güvenlik reformuna karşı kapsamlı eylemler yapıldı. Emek Platformu’nun 2001 yılında ekonomik krizden çıkış için hazırladığı "alternatif program” 28 Mart 2001 tarihinde kamuoyuna açıkladı. Emek Platformu sonraki yıllarda da çeşitli etkinlikler ve eylemler düzenledi. Platformun yerel düzeylerde de çeşitli izdüşümleri oluştu. 1999 sosyal güvenlik “reformu” sırasında kapsamlı eylemler düzenleyen platformun 2006-2008 “reformu” sırasında yetersiz kaldığı gözlendi. Emek Platformu 2010 yılında Tekel Direnişi sırasında çözülmeye başlamış ve daha sonra da dağılmıştır. Böylece emek hareketi 1990’larda kazandığı ortak mücadele zeminlerinden birini kaybetmiştir. |
Milli güvenlik gerekçeli ikinci büyük erteleme dalgası yaygın grevlerin yaşandığı Ocak 1991 körfez krizi sırasında gerçekleşti. 16 Ocak’ta başlayan Körfez savaşının ardından 27 Ocak 1991 tarihinde 160 işyerinde uygulanan ve 100 işyeri için alınan grev kararları milli güvenlik gerekçesiyle 60 gün süreyle ertelendi. Bir başka ülkede yaşanan savaş nedeniyle alınan erteleme kararı sendikaların büyük tepkisine yol açtı. Türk-İş, uygulanan grevlerin hiçbirinin milli güvenliği tehlikeye sokacak nitelikte olmadığını ve idarenin grev erteleme tasarrufunu her hangi bir maddi vakaya dayandırmadığını belirterek Danıştay 10. Dairesinde grev erteleme kararlarının iptali için dava açtı.
Danıştay 10. Dairesi 26.2.1991 tarih ve 1991/399 esas sayılı kararıyla ülke çapında tüm işkollarına yönelik olarak grev erteleme kararı alınmasını yasaya uygun bulmadı ve uygulanması halinde telafisi imkânsız zararlar doğuracağını vurgulayarak ve Türk-İş’in talebini yerinde görerek grev erteleme kararlarını iptal etti.
1995 yılında ise Kamu İşveren Sendikalarının toplu iş sözleşmelerinde var olan hakları önemli ölçüde sınırlayan taleplerle işçi sendikalarının karşısına gelmesi işçilerin tepkisini çekmiş ve görüşmeler uzamıştı. Görüşmelerin tıkanması sonucunda Türk-İş Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Komisyonu 20 Eylül günü kamu kesiminde 350 bin işçiyi kapsayan grevlerin başlatılmasını kararlaştırdı ve sendikalar saptanan grev takvimine göre grev uygulamasını başlattılar. Uygulanan grevler 17 Ekim 1995 tarihinde hükümet tarafından ertelendi. Erteleme kararlarının bir bölümü sadece milli güvenlik gerekçesine dayandırılırken bir bölümünde “milli güvenlik” yanında “genel sağlık” gerekçesi de yer alıyordu.
Ertelemenin hemen ardından 26 Ekim 1995 tarihinde anlaşmaya varıldı. Bu grev ertelemeleri sırasında da ülkede milli güvenlik bağlamında değerlendirilebilecek olağan dışı bir gelişme söz konusu değildi. Grev ertelemelerinin ardından Selüloz-İş ve Liman-İş Sendikaları idari dava yoluna başvurdu. Açılan dava sonucunda Danıştay grev erteleme kararlarını iptal etti.
Genel grevler, yürüyüşler, direnişler
1990’larda yoğun “kanuni” grevlerin yanında çok sayıda “kanunsuz” direniş ve eylem de yapıldı. Türk-İş’in 12 Eylül sonrası en önemli eylemlerinden biri, 3 Ocak 1991 tarihinde uygulanan “işe gitmeme eylemi” oldu. 3 Ocak eylemi 1980 sonrasının ilk “iş bırakma” eylemi ve genel grevidir. 3 Ocak eyleminin, bu tür eylemlerden kaçınan Türk-İş tarafından yapılmış olmasının altı çizmek gerek. Sınıf hareketindeki kabarma Türk-İş yönetimi de önüne katmış ve Türk-İş’in kendini aşmasını sağlamıştı.
1993 ve 1994 yıllarında toplu vizite ve iş bırakma eylemleri yapıldı. Türk-İş tarafından 20 Temmuz 1994 tarihinde bir başka Genel Eylem kararı alındı. Türk-İş’in bu kararı DİSK ve kamu çalışanları sendikaları tarafından desteklendi. Genel Eylem kararı kısmen uygulanabilse de genel grev önündeki yasal engellerin fiilen bir kez daha aşılmasını sağladı. 1990’lardaki iş bırakma eylemleri genel grevin yasayla engellenemeyeceğini, işçilerin örgütlü gücüyle bu engelin aşılacağı gösterdi. 13 Ağustos 1999 tarihinde Türk-İş sosyal güvenlikte yapılmak istenen değişikliklere karşı bir gün işe gitmeme kararı aldı ancak bu eyleme az sayıda sendika etkin biçimde katıldı. Bu nedenle iş bırakma eylemi başarılı olamadı.
İş bırakma eylemleri yanında 1990’larda devasa işçi mitinglerine tanık olduk. 26 Kasım 1994 yılında Türk-İş’in çağrısıyla Tandoğan meydanında büyük bir miting yapıldı. Eylemin amacı 5 Nisan istikrar programına paralel olarak 1995 Bütçe Kanununda çalışanların bazı haklarını kaldırmayı hedefleyen hükümlerdi. Önce Anıtkabir’e yürüyen işçiler daha sonra Meclis’e yöneldi. İşçilerin Melis’e yürümesine izin verilmedi. Ancak eylem üzerine işçi aleyhtarı hükümler bütçe kanunu tasarısından çıkarıldı. Eylem hedefi tam 12’den vurmuştu.
Bahar eylemlerine katılan işyerleri ve sendikalardan bazıları |
Askeri tersaneler ve askeri işyerleri (Harb-İş), TCDD işyerleri, Tülomsaş (Demiryol-İş), Türkiye Gemi Sanayi AŞ’ye ait tersaneler; Pendik, Camialtı, Haliç, İstinye, Alaybey Tersaneleri (Dok Gemi-İş), TEK, DSİ, İller Bankası İşyerleri (Tes-İş), DMO, MEB, Banknot gibi kamu kesimi basımevleri (Basın-İş), Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) işyerleri (Tarım-İş), Etibank, Karadeniz Bakır İşletmeleri, TKİ, TTK İşyerleri (Genel Maden-İş), TCK, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı işyerleri, Köy Hizmetleri işyerleri (Yol-İş), PTT İşyerleri (Haber-İş), MKE Kırıkkale Fabrikası (Türk Metal Sendikası), İstanbul Şehir Hatları İşletmesi (Denizciler Sendikası), Çaykur, Tekel İşyerleri (Tek Gıda-İş), Spor Toto, Tübitak işyerleri (Tez Koop-İş), Şeker Fabrikaları (Şeker-İş), Etibank Bandırma, Tüpraş, TPAO, Sümerbank Suni İpek İşyerleri (Petrol-İş), İETT İşyerleri (Belediye-İş), Karabük ve İskenderun Demir Çelik Fabrikaları (Çelik-İş). Not: Bu liste sadece Bahar Eylemleri sırasında öne çıkan işyerleri ve sendikalardan bir bölümünü içermektedir. Eylemelere katılan işyeri ve sendikalar daha geniştir. |
1990’lı yıllarda sosyal güvenlik haklarında yapılmak istenen değişikliklere karşı da büyük işçi eylemleri yapıldı. 5 Ağustos 1995’te Ankara’da büyük bir miting ve 8 Ağustos’ta ise işbaşında iş durdurma eylemi yapıldı. 15 Ekim 1995 tarihinde Ankara’da büyük bir izinsiz miting düzenlendi. Bu miting Tansu Çiller azınlık hükümetinin güven oyu alamamasında etkili oldu. 5 Ocak 1997’de Ankara’da Türk-İş tarafından Susurluk kazası ile ortaya çıkan mafya-devlet ilişkilerini protesto etmek için düzenlenen mitinge büyük bir katılım oldu. Mitingde özleştirilmelerinin durdurulması, SSK’nın demokratikleştirilmesi ve çetelerin yargılanması istendi. 1990’ların ve 12 Eylül sonrasının en büyük yürüyüş ve mitinglerinden biri 24 Temmuz 1999’da Ankara’da gerçekleştirildi. “Mezarda emeklilik” yasası olarak bilinen sosyal güvenlik yasalarındaki değişikliklere karşı Emek Platformu tarafından düzenlenen eyleme 200 bini aşkın emekçi katıldı.
Dönem boyunca irili ufaklı yüzlerce işçi eylemi ve direnişi içinde Paşabahçe Cam Fabrikası’nda 1991 yılında toplu işçi çıkarmaya karşı yapılan ve 21 gün ve 21 gece süren direnişinin altını çizmek gerekir. Paşabahçe işçilerinin bu direnişi Beykoz’da yaşayanlar yanında geniş bir kamuoyu desteği sağladı. Direniş sonucunda işten atılan işçiler işlerine geri alındı. 1990’ların iz bırakan bir diğer işçi mücadelesi ise SEKA İzmit Fabrikasının kapatılmasına karşı 2 Ekim 1998 tarihinde başlayan ve 30 gün süren direnişti. İşçilerin SEKA’nın kapatılmasına karşı fabrikayı işgal ettikleri eylem işçilerin ailelerinin desteğiyle büyük bir direnişe dönüştü. Fabrika işgali sonunda hükümet fabrikanın kapatılmasından vazgeçti.
90’larda 1 Mayıs mücadelesi
1990’larıın işçi mücadeleleri içinde 1 Mayıs yasağının aşılması da önemli bir yer tutmakta. 1988 ve 1989’da İstanbul’da aralarında Petrol-İş, Kristal-İş ve Otomobil-İş sendikalarının da olduğu bir grup sendika öncülüğünde yapılmak istenen 1 Mayıs kutlama girişimleri polis şiddetiyle önlenmişti. Ancak 1 Mayıs yasakları işçi hareketinin yükselen ivmesiyle birlikte 1990’ların başından itibaren aşılmaya başlandı. 1990’da fabrikalarda başlayan kutlamalar 1991’de salonlarda 1992’de ise alanlarda kutlanmaya başlandı.
1993 yılında Türk-İş tarihinde ilk kez 1 Mayıs’ı kutladı. Türk-İş İstanbul Abide-i Hürriyet Meydanında kitlesel bir kutlama gerçekleştirdi. DİSK ise 1 Mayıs’ı Pendik’te kutladı. 1994 yılında ise Demokrasi Platformu içinde yer alan Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu İstanbul’da Şişli Abide-İ Hürriyet Meydanında otak bir miting düzenledi. 1990’lı yıllarda önce Demokrasi Platformu daha sonra da Emek Platformu öncülüğünde kitlesel 1 Mayıs kutlamaları gerçekleştirildi. 1990’lar 1 Mayıs’ın bütün emek örgütleri tarafından benimsendiği daha önce 1 Mayıs’ı “komünist” bayramı olarak niteleyen Türk-İş ve Hak-İş’in 1 Mayıs kutlamalarına katıldığı yıllar oldu. (AÇ/HK)
Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri (ÇEEİ) bölümü öğretim üyesi (Doç. Dr). Uzun yıllar boyunca Kristal-İş Sendikasında sendikal eğitim ve araştırma uzmanı olarak çalıştı. Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV) Mütevelli Heyeti üyesi. BirGün gazetesi ve T24 Bağımsız İnternet Gazetesinde çalışma hayatı üzerine düzenli yazılar yazıyor. İstanbul Üniversitesi SBF Kamu Yönetimi bölümünde ders veriyor. Çalışma ilişkileri, sosyal politika, sendikacılık ve emek tarihi konularında çalışıyor. Çalışma ilişkileri, sendikacılık ve emek tarihi alanlarında çok sayıda kitap, makale ve yazısı yayınlandı. |
* Fotoğraflar: İlk iki fotoğraf Paşabahçe Grevinden, üçüncü fotoğraf BTS 1998 grevinden, kutudaki fotoğraf Türk Metal Sendikası 1990 grevinden.